Cumartesi , 20 Nisan 2024

Akdağ’dan hekim ve eczacılarla ilgili açıklamalar

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, eczacıların haklı taleplerinin, hep masada konuşularak çözüldüğünü belirtirken, gösteri yapan eczacıları, açtıkları kimi pankartla ideolojik bir tutum sergilemekle suçluyor.

Akdağ, Türkiye genelindeki 120 bin doktor arasında, sayıları bini geçmeyen bazılarının, daha çok kazanmak için muayenehane açmayı talep ettiğini ama bunun bir suç olmadığını belirtiyor.

 Akdağ, bir dönem kendisinin de muayenehanesi bulunduğu eleştirilerine, “28 Şubat döneminde fişlenmiştim. O zamanlar, bugün doktorlara tanınan imkanlar yoktu. Kamuda çalışırken geleceğim karanlıktı yani” diyerek yanıtlıyor.

Kendisi de tıp doktoru olan Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ, sağlık alanındaki reformlara bir yenisini eklediklerini ve ‘Alo 182’ ile Türkiye’nin her yerinden artık vatandaşların doktor randevusu alabildiklerini, ‘Alo 184’ hattı ile de hasta şikayetlerinin alındığını söyledi. Bu uygulamanın denemesini yaptık ve foto muhabirimiz Coşkun İncekara, Bakan’ın yanından ‘Alo 182’yi arayarak, istediği göz doktorundan randevusunu aldı. ‘Alo 182’ görevlisi, İncekara’nın hatırlayamadığı doktorunun soyadını da isminden hareketle bulup, randevuyu verdi. Gündemde yoğun olarak tartışılan konulara ilişkin Bakan Akdağ’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

Eczacılar ile yaşanmakta olan sorunların odağı nedir?

İlacı halk adına satın alan kurum, Çalışma Bakanlığı’na bağlı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK). Dolayısıyla, hükümetin işini yapıyor ve vatandaşın hukukunu birinci derecede korumakla yükümlü. Bunun için de mümkün olduğunca ilacı daha ucuza mal ediyor. Meslek örgütleri de tabiidir ki, öncelikle kendi meslek mensuplarının çıkarlarını korumaya çalışıyorlar. Bu çıkarlar illa ki halkın çıkarlarıyla her zaman çakışır anlamında söylemiyorum. Bugüne kadar, dokuz senedir, buna benzer tartışmaları hep diyalogla ve sonunda anlaşarak çözebildik. Bu seferki tartışmanın da SGK ve Eczacılar arasında bir anlaşmayla, uyum içinde çözüleceğine inanıyorum.

Eczacılar İstanbul’da protesto gösterisi yaptılar. İhtilaf neden kaynaklanıyor?

Enteresan şeyler de oluyor. Pazar günü bazı eczacılar İstanbul’da, ‘Eczacıların hakları için yürüyoruz’ dediler. Ama o gösteride, enteresan bir pankart var, pankart diyor ki, “Sağlığın özelleştirilmesine hayır.” E iyi de bütün eczaneler özel sektör kuruluşu zaten. O pankartın söylediğine göre, “İlacı devletin ya da devlete ait sosyal güvenlik kurumunun bir şekilde doğrudan satın alması ve dağıtması beklenirdi, eski SSK hastanelerinde olduğu gibi” böyle enteresan, ironik, derin çelişkiler barındırıyor buna benzer gösteriler.

Bu gösteriler, eczacıların ideolojik bir tutum sergiledikleri anlamına mı geliyor? Gerçek sıkıntı nedir?

Bir kısmı ideolojik yaklaşımlar da gösterebiliyor, diğerleri de kazançlarıyla ilgili. Gösteri yapan eczacıların ana problemleri, kendi kazançlarıyla ilgili bunu öncelikle vatandaşa iyi bir anlatalım. Ama bunu söylerken şunu da inkar etmemek lazım. Sistemde, hem eczacılarımızın işini, hem vatandaşlarımızın işini kolaylaştıracak iyileştirmeler yapmak mümkün. Bunun için eczacılar itiraz ettiklerinde, haklı itiraz etmiş oluyorlar, yani olay parçalı bir yapı gösteriyor. Eczacılardan gerçekten sistemin iyileştirilmesi için talepler de var. Vatandaşın ilaca erişmesinde, yine sistem anlamında önemli hiçbir sıkıntı yaşamıyoruz. Burada ilaç sektörü ile ilaç firmalarından başlayarak, eczane sektörü dahil olmak üzere sonuçta bir metayı satan ve bundan kazanan bir sektörden bahsediyoruz. İlaç firmaları üretip satıyorlar, kazanıyorlar. Dağıtım firmaları dağıtarak kazanıyorlar, eczaneler satarak kazanıyor. Tabii ki bu satarak kazanma işlemi sırasında bir sağlık hizmeti sunuyorlar. Sonuçta eczacıların yaptığı da bir sağlık hizmeti.

DEVLET HASTANELERİ TİCARETHANE DEĞİL

Devlet ve üniversite hastanelerinde görev yapan doktorların, muayenehane açma ve hastanelerinde tam gün çalışma arasında seçim yapmalarını öngören yasa tepki çekiyor, ne diyeceksiniz?

Tepki olarak değil daha çok kazanmak için diyelim, ‘tepki olarak doktorlar hastanelerden ayrıldı’ lafı yanlış, daha çok kazanmak düşüncesi, bir suç da değil onu da söyleyeyim. Şuna da üzüldüğümü açıkça ifade edeyim. Basın mensuplarıyla bu konuşmaları yaparken, genelde ‘doktorların tepkisi, doktorların muayenehaneleri tercih ettiği’ gibi sorular soruluyor. Bu aslında basınımızın da olayın boyutunu tam olarak göremediğini gösteriyor. Şu anda 120 bin civarında doktor var, 90 bine yakını kamuda, Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerinde çalışıyor. 90 bin hekimden pratik anlamda kaçıyla ilgili bir sorunu tartışıyoruz dersiniz, yüzde 10 kadarı, bu piyasa çalışması içersinde, yani bin kişi civarında. Tartışma bu bin kişi üzerinde. Şöyle bir intiba uyandırılmaya çalışılıyor, ‘Sanki piyasa ile bu münasebeti olan doktorlar Türkiye’nin en önde gelen doktorları” böyle bir şey de yok.

HACETTEPE’DE NASIL KARACİĞER NAKLİ DURUR?

Tam gün ile bazı önemli ameliyatların durduğu doğru mu?

‘Hacettepe Üniversitesi’nde, tam günden dolayı karaciğer nakilleri durdu’ niye, hoca ayrılmış, muayenehane açmış. Peki iyi de Malatya İnönü Üniversitesi, niye dünyanın bir numaralı nakil merkezi haline geliyor? Kısa bir müddet için durmuş (Karaciğer nakilleri) olabilir, bir hoca ayrılınca. Ama Hacettepe gibi bir üniversite elbette o nakli yapacak başka bir hocayı istihdam edecek güce sahiptir, biz bunları neden kişiselleştiriyoruz. Bir üniversite hastanesinde nakil yaptırmak için insanların muayenehanelere taşınması daha mı doğru olurdu? Bu son düzenleme, üniversitede görev yaparken ayrılıp muayenehane açan doktorların, üniversitede herhangi bir iş yapmayacağını söylemiyor. Eğitim ve araştırma amaçlı olarak her türlü faaliyeti yapabilir. Sadece, üniversite ile parasal ilişki içinde olmamalıdır, doğrudan birinci sorumlu doktor olamıyor. Antalya’da yüz naklini gerçekleştiren doktor, örneğin, kendisi de doktor olan eşi üzerinden bu nakli hastanede gerçekleştirdi. Hekim olarak maharetini sergilemesine imkân veriyoruz, bu Başbakan’ın ameliyatında da böyle oldu.

Tam günün tıp eğitimini aksattığı iddia ediliyor?

Tam tersine, tam gün ile tıp öğrencilerinin, hocalarından ders almaları çok kolay hale geldi. Bizden önceki dönemde, üniversitede öğretim üyeleri, öğle vakti özel muayenehane ya da özel ameliyata geçiyorlardı. Zaten öğrencilere eğitim verecek hoca olmuyordu. Şimdi tam gün çalışma var, hoca akşama kadar eğitim ve öğretim amaçlı olarak hastanede durmak durumunda. Biz halkın tarafında durmaya mecburuz, bizi halk iktidara getiriyor. Siyaset yapma idealimiz de böyle. Burada elbette, sağlık çalışanlarını, hekimleri, hemşireleri gözetmek durumundayız, bugüne kadar gözettik bundan sonra da gözeteceğiz. Ancak kamuda çalışan; yani bir Sağlık Bakanlığı Hastanesi’nde, üniversite hastanesinde çalışan bir doktorun, aynı zamanda muayenehanesinin olması, özel bir hastanede çalışmasının ne anlama geldiğini Türk halkı çok iyi biliyor.

Ne anlama geliyor?

Sistem çerçevesinde şu anlama geliyor; muayenehaneye gelirsen, özel hastaneye taşınırsan hizmet alabilirsin. Bu ülkenin yoksulu, dar gelirlisi, orta gelirlisi için böyle bir sistemin devamına müsaade etmeye hiç kimsenin hakkı yok. Dolayısıyla, bizim buradaki amacımız, vatandaşı korumaktır. Muayenehaneniz olabilir, özel hastanede çalışabilirsiniz, bunların önü açık. O zaman siz, üniversite hastanesinin, oranın yatağını, oranın imkânını, bir Sağlık Bakanlığı Hastanesi’nin yatağını, imkânını kullanmayacaksınız, devletin hastaneleri ticarethaneye dönüştürülmeyecek. Özeti bu.

SOSYALİST TABİP ÖRGÜTLERİ TAM GÜNE KARŞI

CHP, Tam Gün Yasası’nı Anayasa Mahkemesi’ne götürmüştü…

2010’un başlarında yaptığımız, Tam Gün Yasası’na, maalesef, CHP mahkemeye giderek cevap verdi. Tabip Örgütleri ile beraber bunu hazırladı. Kendilerine yeri geldiğinde sosyalist bir ideal biçmiş olduğunu söyleyen Tabip Odası örgütleri, tam gün kanununa karşı çıkmakta hiç beis görmediler. Bu bir çelişkidir.

SAĞLIK ÇALIŞANINA ŞİDDETİ KABUL EDEMEYİZ

Hasta haklarının korunması alanındaki eksiklikler nasıl giderilecek?

Hastaların hakkı çok önemli, bireyin hakkı çok önemlidir. Hasta haklarıyla ilgili mevzuatlar öteden beri yürürlükte. Kasım ayında çıkardığımız KHK ile çok daha yeni hususlar getirdik, hekimlik mesleği icra edilirken. Bu hususta etik kuralların ihlal edilmesi ya da bilgi eksikliği ya da ihmalden doğan problemlerin oluşması durumunda cezai yaptırımlar güçlendirildi. Özelde çalışan bir doktorun mesleği ile ilgili (kusur) karara, Türk Tabipler Birliği karar veriyordu. Biz ilgili kanuna, Sağlık Bakanlığı’nın karar vericiliğini kuvvetlendiren hükümler ekledik. Ama vatandaşımız, kendi hakkını, medeni bir biçimde ve hukuki yollarla arama alışkanlığını kuvvetlendirmelidir. Evet vatandaşın hukukunu korumak için bundan böyle de elimizden geleni yapacağız ama bir sağlık çalışanına fiziksel, sözlü sataşmayı, fiili bir tecavüzü asla kabul etmeyeceğimizi de vurgulamak isterim.

Hasta haklarında ‘Alo 184’ uygulamasına geçtiniz…

Bireyin ve hastanın hakkını korumak için çok önemli araçlar oluştu, örneğin, 24 saat boyunca telefonla arayabileceğiniz 184 numaralı bir telefon hattımız var. Biz, birey olarak kendi hukukumuzu, bütün yolları bu kullanarak koruyabileceğimizi bilmeliyiz.

‘Alo 182’ uygulaması ne kadar yaygınlaştı?

‘Alo 182’ hastane randevu sistemi ile artık Türkiye’nin her yerinden istediğiniz doktordan randevu alabiliyorsunuz. Türkiye’nin tüm illerinde başlayan bu uygulama, İstanbul’da da 12 martta başlıyor. Ayrıca bu hat ile konuşmanın, 4 ila 5 lira tuttuğu haberleri doğru değil. Konuşma ortalama 5 dakika sürüyor ve akşam saat 7.00 sonrası da Telekom’un başlattığı hizmet nedeniyle ücretsiz.

Yabancı hemşire ve doktor istihdamı başladı mı?

Türkiye’de özel hastanelerde, yabancı doktor ve hemşire çalıştırılması kanunen yasak idi. Kasım ayında kabul edilen KHK ile o yasağı kaldırdık. İkinci düzenleme olan yönetmeliği bu ay içinde tamamlamış olacağız. Ondan sonra artık, Türkçe bildiğini sınavla kanıtlayan ve YÖK tarafından denkliği kabul edilmiş diploması olanları, ‘doktorluk yapabilir’ diye tescil edeceğiz, Çalışma Bakanlığı’ndan da çalışma izni alacaklar. Bunların arasında Türkiye’de eğitim görmüş olanlar var. Yaklaşık 3 bin civarında, Türkiye’de tıp fakültelerinde eğitim görmüş, Sudanlı, Ortadoğu ülkelerinden, İran ve Türki Cumhuriyetleri olarak bilinen ülke uyruklu yabancılar var. Bunların bir kısmı, Türkiye’de kaçak, göçek birilerinin yanında imza atmadan çalışmaya gayret ediyor. Doğu Avrupa ülkelerinden, Türkiye’de doktorluk yapmak için talepler var. Süreç içerisinde, ABD ve Batı Avrupa’dan da olacaktır.

28 Şubat’ta fişlendim, muayenehane açtım

Sizin bir dönem muayenehane açmış olmanıza yönelik eleştirilere ne diyeceksiniz?

Doğru ben de, Erzurum Atatürk Üniversitesi Hastanesi’nde çalışırken, bir sene, yarım gün, muayenehanemde çalıştım. Böyle bir durumun varlığı benim tezlerimi (Tam gün) ortadan kaldırmıyor, güçlendiriyor. Neden çünkü geçmişte sistem şunu söylüyordu; ‘Sana şu kadar maaş veririm’ doktorun emeğinin karşılığı bir maaş değildi, ‘Ondan sonra kazanmak istiyorsan kendin yönünü çizeceksin, muayenehane olacak.’ Yeni sistemde ek ödemeler oluşturduk. Mesela, Sağlık Bakanlığı’nda çalışan bir hekimin sabit kazancı kadar ortalamada ek ödemesi oluyor. Bu genel sistem içerisinde biz hekimi de korumuş oluyoruz. Ayrıca, benim muayenehane açtığım yıllar Türkiye’de fişlemelerin çok yaygın olduğu 28 Şubat dönemiydi. Ben de fişlenen insanlar arasındaydım. Kamuda çalışırken geleceğimin ne olduğunu da tam bilmiyordum. Karanlıktı yani. 28 Şubat döneminde, yerimi hiç sağlam görmüyordum, başıma ne gelir? o zaman hiç bilmiyordum. Hangi gün bir sarı zarf getirirler de, soruşturma geçireceğim haberim yoktu, doğrusu. Bir de o zaman, kamu, özel hastanelerden hizmet almıyordu. Şimdi, ben özelde çalışacağım, çoluk çocuk nafakasını kazanacağım’ diyen her hekimin imkânı var. Bunu için devletin üniversitesi ile bir irtibatının olması gerekmez.

medimagazin

Bir yanıt yazın